Efe
New member
İç Bakla Kurutulurken Başlayan Hikâye: Tarlanın, İnsanların ve Zamanın Hikmeti
Köyün kenarındaki tozlu yolun hemen yanında, genişçe bir avlu vardı. O avluda bir masa, masanın etrafında da iç baklayı kurutmakla uğraşan üç kişi: Ali, Zeynep ve Emine Nine. Güneş tam tepedeydi; rüzgâr, havaya hafif bir toz ve bakla kabuğu kokusu taşıyordu. Bu işin sadece bir "kurutma süreci" olmadığını, her biri kendi yöntemince anlatacaktı o gün.
Ali’nin planı hazırdı: “Baklayı akşamdan ayıklayıp sabah serelim, rüzgâr öğleye kadar işini yapar,” dedi. Zeynep ise hemen karşılık verdi: “Ama aceleyle olmaz, güneşin gözüne dizmek kolay, ama baklayı kurutmak sabrı öğretir.” Emine Nine, onların tartışmasını bir tebessümle izledi. “Her neslin kendi usulü var,” dedi. “Bizim zamanımızda iç baklayı kurutmak, insanın karakterini sınardı.”
1. Nesiller Arası Bir Gelenek: Kurutmanın Anlamı
Emine Nine anlatmaya başladı: “Eskiden bakla kurutmak sadece kışa hazırlık değildi. Bu, imeceyle yapılan bir işti; kadınlar avluda toplanır, erkekler tarladan taşır, çocuklar da kabuk ayıklardı. Herkesin emeği birbirine değmeden o bakla ne kururdu ne de yenirdi.”
O an Zeynep, Nine’nin sözlerinde bir derinlik buldu. Çünkü modern yaşamda artık bu “birlikte üretme” duygusu kaybolmuştu. “Artık herkes marketten alıyor kurusunu,” dedi sessizce. “Ama o zaman,” diye ekledi Nine, “kurutma, dayanışmanın en somut hâliydi. Her bakla tanesi, elden ele geçmiş bir hikâyeydi.”
Ali, o sırada bir not defteri çıkardı. O, köydeki gelenekleri kayıt altına almak istiyordu. “Yani kurutmanın sadece tarımsal değil, toplumsal bir anlamı da var,” dedi. Bu cümleyle birlikte tartışma yeniden başladı. Zeynep duygusal bir tonla, “İnsanlar birlikte iş yaparken birbirlerini de kuruturlardı; fazlalıklardan, kibirden, yalnızlıktan…” diye ekledi.
Ali hemen mantıklı bir yanıtla karşılık verdi: “Evet ama bu üretim biçimini sürdürebilmek için stratejik bir plan lazım. İklim değişti, nem oranı farklı. Artık eski usuller yetmez.”
Emine Nine gülümsedi: “Her çağın kendi rüzgârı var evladım; ama baklanın özü hep aynı kalır.”
2. Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Sezgisi
Ertesi sabah, avlu yeniden dolmuştu. Ali iplerle gölgelik kurmuş, Zeynep ise baklaları sererken renklerine dikkat ediyordu.
Ali’nin çözüm odaklı zihni, kurutma sürecini mühendis gibi planlamıştı: “Baklayı önce gölgede, sonra güneşte bekletelim. Nemini dengeleriz.”
Zeynep ise eline bir avuç bakla alarak, “Ama güneşin sıcaklığı sabırla birleşmezse, kabuk sertleşir. Gölgenin yeri bile kalple seçilmeli,” dedi.
İkisinin farkı buydu: Ali sonuç odaklıydı, Zeynep süreç odaklı. Ama ikisi de haklıydı. İşte o anda Emine Nine’nin sözü her şeyi dengeledi:
“Bir baklanın kuruması için akıl da gerek, sevgi de. Akılsız iş kurumaz, sevgisiz tat vermez.”
Ali’nin yöntemiyle, Zeynep’in sezgisi birleşince ortaya yepyeni bir usul çıktı: sabah gölgede başlanan, öğleden sonra güneşe bırakılan bir kurutma ritüeli. O gün herkes fark etti ki, erkeklerin stratejisiyle kadınların sezgisi birleştiğinde sadece baklalar değil, fikirler de olgunlaşıyor.
3. Zamanın Değişimi ve Toplumsal Yansımalar
Zeynep, Ali’ye dönüp sordu: “Sence insanlar neden artık böyle birlikte üretmiyor?”
Ali kısa bir sessizlikten sonra, “Çünkü hız çağında yaşıyoruz,” dedi. “Sabır, kolektif emek gibi şeyler artık ‘ekonomik’ sayılmıyor.”
Zeynep başını salladı: “Oysa kurutma gibi işler, zamanın ritmini öğretirdi. Belki de insanın doğayla uyumunu yitirmesi buradan başladı.”
Bu konuşma, forumun diğer üyelerinde de yankı buldu. Kimisi “biz hâlâ annemle birlikte kuruturuz” dedi, kimisi “artık makineler yapıyor” diye yazdı. Ama herkesin hemfikir olduğu bir şey vardı: iç baklayı kurutmak, bir kültürün aynasıydı.
Bir kullanıcı şöyle yazdı:
> “Belki de kurutma, modern çağın unuttuğu sabrın metaforu. Aceleyle yapılan hiçbir şeyin tadı kalıcı olmuyor.”
Emine Nine, bu cümleyi duyduğunda, “Bakla bile bunu biliyor,” dedi. “Erken toplanırsa acı, geç toplanırsa sert olur. İnsan da öyle; zamanında olgunlaşmazsa hayatta tat vermez.”
4. Tarihin Gölgesinde: Kurutmanın Unutulmaz Yönü
Köydeki en eski geleneklerden biri, iç baklayı güneşle dost ederek kurutmaktı. Osmanlı döneminden kalma belgelerde bile, bakla “kış yiyeceği” olarak anılırdı. 18. yüzyılda Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde bile bakla tarlalarına dair notlar geçer.
Kurutma işi sadece tarımsal bir süreç değil, aynı zamanda kadın emeğinin görünmez tarihiydi. Kadınlar bu süreçte hem üretici hem öğretici olmuşlardı.
Zeynep, Nine’nin sözlerini defterine yazdı: “Kurutmak, bir şeyi yok etmek değil; onu geleceğe taşımaktır.”
Bu cümle o gün, Ali’nin zihninde yankılandı. Modern tarımın stratejilerini konuşurken bile, geçmişin bilgelik dolu sözleri hep aklında kaldı.
5. Forumun Son Mesajı: Sende Ne Kuruyor, Ne Kalıyor?
Hikâye o gün forumda paylaşıldığında yüzlerce yorum aldı. Kimi çocukluğunu hatırladı, kimi köyündeki bakla tarlasını. Bir kullanıcı şöyle yazdı:
> “Belki de iç bakla kurutmak, sadece baklayla ilgili değildir. Belki biz de her yaz biraz kurur, her kış yeniden yeşeririz.”
Ali bu yoruma kalpten bir emoji bıraktı, Zeynep ise “Evet, insanın da kuruması gerek bazen; içini olgunlaştırmak için,” diye yanıtladı.
Emine Nine’nin son mesajı ise herkesi düşündürdü:
> “Kurutmak, unutmak değildir. Saklamaktır. Lezzetiyle, emeğiyle, anısıyla…”
Bugün hâlâ o forumun köşesinde o yazı durur. Altında yüzlerce mesaj, fotoğraf ve tarif… Ama her biri aynı cümlede birleşir:
> “İç bakla nasıl kurutulur?” sorusu, aslında “İnsanın sabrı nasıl olgunlaşır?” sorusudur.
Ve belki de asıl cevap, güneşin altında yavaşça renk değiştiren bir baklanın içindedir.
Köyün kenarındaki tozlu yolun hemen yanında, genişçe bir avlu vardı. O avluda bir masa, masanın etrafında da iç baklayı kurutmakla uğraşan üç kişi: Ali, Zeynep ve Emine Nine. Güneş tam tepedeydi; rüzgâr, havaya hafif bir toz ve bakla kabuğu kokusu taşıyordu. Bu işin sadece bir "kurutma süreci" olmadığını, her biri kendi yöntemince anlatacaktı o gün.
Ali’nin planı hazırdı: “Baklayı akşamdan ayıklayıp sabah serelim, rüzgâr öğleye kadar işini yapar,” dedi. Zeynep ise hemen karşılık verdi: “Ama aceleyle olmaz, güneşin gözüne dizmek kolay, ama baklayı kurutmak sabrı öğretir.” Emine Nine, onların tartışmasını bir tebessümle izledi. “Her neslin kendi usulü var,” dedi. “Bizim zamanımızda iç baklayı kurutmak, insanın karakterini sınardı.”
1. Nesiller Arası Bir Gelenek: Kurutmanın Anlamı
Emine Nine anlatmaya başladı: “Eskiden bakla kurutmak sadece kışa hazırlık değildi. Bu, imeceyle yapılan bir işti; kadınlar avluda toplanır, erkekler tarladan taşır, çocuklar da kabuk ayıklardı. Herkesin emeği birbirine değmeden o bakla ne kururdu ne de yenirdi.”
O an Zeynep, Nine’nin sözlerinde bir derinlik buldu. Çünkü modern yaşamda artık bu “birlikte üretme” duygusu kaybolmuştu. “Artık herkes marketten alıyor kurusunu,” dedi sessizce. “Ama o zaman,” diye ekledi Nine, “kurutma, dayanışmanın en somut hâliydi. Her bakla tanesi, elden ele geçmiş bir hikâyeydi.”
Ali, o sırada bir not defteri çıkardı. O, köydeki gelenekleri kayıt altına almak istiyordu. “Yani kurutmanın sadece tarımsal değil, toplumsal bir anlamı da var,” dedi. Bu cümleyle birlikte tartışma yeniden başladı. Zeynep duygusal bir tonla, “İnsanlar birlikte iş yaparken birbirlerini de kuruturlardı; fazlalıklardan, kibirden, yalnızlıktan…” diye ekledi.
Ali hemen mantıklı bir yanıtla karşılık verdi: “Evet ama bu üretim biçimini sürdürebilmek için stratejik bir plan lazım. İklim değişti, nem oranı farklı. Artık eski usuller yetmez.”
Emine Nine gülümsedi: “Her çağın kendi rüzgârı var evladım; ama baklanın özü hep aynı kalır.”
2. Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Sezgisi
Ertesi sabah, avlu yeniden dolmuştu. Ali iplerle gölgelik kurmuş, Zeynep ise baklaları sererken renklerine dikkat ediyordu.
Ali’nin çözüm odaklı zihni, kurutma sürecini mühendis gibi planlamıştı: “Baklayı önce gölgede, sonra güneşte bekletelim. Nemini dengeleriz.”
Zeynep ise eline bir avuç bakla alarak, “Ama güneşin sıcaklığı sabırla birleşmezse, kabuk sertleşir. Gölgenin yeri bile kalple seçilmeli,” dedi.
İkisinin farkı buydu: Ali sonuç odaklıydı, Zeynep süreç odaklı. Ama ikisi de haklıydı. İşte o anda Emine Nine’nin sözü her şeyi dengeledi:
“Bir baklanın kuruması için akıl da gerek, sevgi de. Akılsız iş kurumaz, sevgisiz tat vermez.”
Ali’nin yöntemiyle, Zeynep’in sezgisi birleşince ortaya yepyeni bir usul çıktı: sabah gölgede başlanan, öğleden sonra güneşe bırakılan bir kurutma ritüeli. O gün herkes fark etti ki, erkeklerin stratejisiyle kadınların sezgisi birleştiğinde sadece baklalar değil, fikirler de olgunlaşıyor.
3. Zamanın Değişimi ve Toplumsal Yansımalar
Zeynep, Ali’ye dönüp sordu: “Sence insanlar neden artık böyle birlikte üretmiyor?”
Ali kısa bir sessizlikten sonra, “Çünkü hız çağında yaşıyoruz,” dedi. “Sabır, kolektif emek gibi şeyler artık ‘ekonomik’ sayılmıyor.”
Zeynep başını salladı: “Oysa kurutma gibi işler, zamanın ritmini öğretirdi. Belki de insanın doğayla uyumunu yitirmesi buradan başladı.”
Bu konuşma, forumun diğer üyelerinde de yankı buldu. Kimisi “biz hâlâ annemle birlikte kuruturuz” dedi, kimisi “artık makineler yapıyor” diye yazdı. Ama herkesin hemfikir olduğu bir şey vardı: iç baklayı kurutmak, bir kültürün aynasıydı.
Bir kullanıcı şöyle yazdı:
> “Belki de kurutma, modern çağın unuttuğu sabrın metaforu. Aceleyle yapılan hiçbir şeyin tadı kalıcı olmuyor.”
Emine Nine, bu cümleyi duyduğunda, “Bakla bile bunu biliyor,” dedi. “Erken toplanırsa acı, geç toplanırsa sert olur. İnsan da öyle; zamanında olgunlaşmazsa hayatta tat vermez.”
4. Tarihin Gölgesinde: Kurutmanın Unutulmaz Yönü
Köydeki en eski geleneklerden biri, iç baklayı güneşle dost ederek kurutmaktı. Osmanlı döneminden kalma belgelerde bile, bakla “kış yiyeceği” olarak anılırdı. 18. yüzyılda Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde bile bakla tarlalarına dair notlar geçer.
Kurutma işi sadece tarımsal bir süreç değil, aynı zamanda kadın emeğinin görünmez tarihiydi. Kadınlar bu süreçte hem üretici hem öğretici olmuşlardı.
Zeynep, Nine’nin sözlerini defterine yazdı: “Kurutmak, bir şeyi yok etmek değil; onu geleceğe taşımaktır.”
Bu cümle o gün, Ali’nin zihninde yankılandı. Modern tarımın stratejilerini konuşurken bile, geçmişin bilgelik dolu sözleri hep aklında kaldı.
5. Forumun Son Mesajı: Sende Ne Kuruyor, Ne Kalıyor?
Hikâye o gün forumda paylaşıldığında yüzlerce yorum aldı. Kimi çocukluğunu hatırladı, kimi köyündeki bakla tarlasını. Bir kullanıcı şöyle yazdı:
> “Belki de iç bakla kurutmak, sadece baklayla ilgili değildir. Belki biz de her yaz biraz kurur, her kış yeniden yeşeririz.”
Ali bu yoruma kalpten bir emoji bıraktı, Zeynep ise “Evet, insanın da kuruması gerek bazen; içini olgunlaştırmak için,” diye yanıtladı.
Emine Nine’nin son mesajı ise herkesi düşündürdü:
> “Kurutmak, unutmak değildir. Saklamaktır. Lezzetiyle, emeğiyle, anısıyla…”
Bugün hâlâ o forumun köşesinde o yazı durur. Altında yüzlerce mesaj, fotoğraf ve tarif… Ama her biri aynı cümlede birleşir:
> “İç bakla nasıl kurutulur?” sorusu, aslında “İnsanın sabrı nasıl olgunlaşır?” sorusudur.
Ve belki de asıl cevap, güneşin altında yavaşça renk değiştiren bir baklanın içindedir.