Kızıl Padişah Kimdir ?

Aylin

New member
Kızıl Padişah Kimdir?

Kızıl Padişah, Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihindeki önemli figürlerden biri olarak kabul edilen Sultan II. Abdülhamid’e atıfta bulunarak kullanılan bir tabirdir. Bu unvan, onun hükümet tarzı, yönetim şekli ve halkla olan ilişkileriyle ilgilidir. Abdülhamid, özellikle devrin karışık siyasal ortamında güçlü bir liderlik sergileyerek, hem Osmanlı İmparatorluğu’nun içindeki muhalefetle hem de dış dünyada imparatorluğun egemenliğini korumaya çalışmış bir padişahtı. Ancak, onu “Kızıl Padişah” olarak tanımlamak, sadece onun yönetim şekliyle değil, aynı zamanda hükümetin sert ve bazen otoriter politikalarıyla da ilişkilendirilmiştir.

Kızıl Padişah Unvanının Kaynağı

Sultan II. Abdülhamid’e "Kızıl Padişah" denilmesinin arkasında birkaç önemli etken bulunmaktadır. İlk olarak, Abdülhamid'in despotik yönetim tarzı ve muhalefeti bastırma konusunda uyguladığı sert politikalar bu unvanı pekiştirmiştir. Bununla birlikte, "Kızıl" kelimesi, aynı zamanda onun dönemindeki sansür uygulamaları, özgürlükleri kısıtlama çabaları ve siyasi muhaliflere yönelik baskılarla da ilişkilendirilmiştir. Abdülhamid, dönemin en dikkat çekici padişahlarından biri olup, imparatorluğun modernleşmesi için bazı önemli adımlar atmış olsa da, aynı zamanda siyasi ve dini açıdan baskıcı bir yönetim biçimi benimsemiştir.

II. Abdülhamid’in Yönetim Tarzı

Sultan II. Abdülhamid, 1876 yılında tahta çıktıktan sonra, Osmanlı İmparatorluğu'nu iç ve dış tehditlerden koruma adına pek çok politika izlemiştir. Bu politikalar, zamanla onun "Kızıl Padişah" olarak anılmasına yol açan uygulamalara dönüşmüştür. Abdülhamid'in yönetimi, güçlü bir merkeziyetçilik anlayışına dayanıyordu. Padişah, yönetimi tamamen kendi elinde toplamayı başarmış ve çoğu zaman padişahın sözlerinin hükümet politikalarıyla örtüşmesini sağlamıştır. Bu durum, ona karşı olan muhalefetin sesini kısmak ve imparatorluğun çeşitli bölgelerinde hüküm süren yerel güçleri zayıflatmak için kullanılmıştır.

Sansür ve Basın Üzerindeki Denetim

II. Abdülhamid’in hükümetinin önemli bir özelliği de basın üzerindeki sıkı denetimidir. Özellikle 1876’da Meşrutiyet’in ilanından sonra, halkın ve medyanın padişaha karşı eleştirilerini duyurması ve özgür düşüncelerini ifade etmesi kısıtlanmıştır. Abdülhamid, özellikle gazetecilerin ve yazarların fikirlerini kontrol altına almak amacıyla sansür uygulamalarını güçlendirmiştir. Bu dönemde, Osmanlı’daki gazete ve dergiler, hükümetin izni olmadan hiçbir şekilde basılamazdı. Bu da Abdülhamid’i, halkı üzerinde büyük bir kontrol sahibi yapan bir lider yapmıştır.

Kızıl Padişah’ın Muhalefetle İlişkisi

II. Abdülhamid, muhalefeti yalnızca medyada değil, aynı zamanda siyasi arenada da bastırmaya çalışmıştır. Aydınlar, genç Osmanlılar ve Jön Türkler gibi gruplar, Abdülhamid’in otoriter yönetimine karşı çıktılar. Ancak, Abdülhamid’in bu gruplara karşı uyguladığı sert tutum, onun daha da otoriterleşmesine neden olmuştur. Genç Osmanlılar, anayasa ve parlamento gibi reformları savunmuşlar, fakat Abdülhamid bunları kabul etmemiştir. Bu süreçte, Abdülhamid’in istihbarat teşkilatları, muhalifleri izleyip hapse atmakta ve bazen sürgün etmekte oldukça başarılı olmuştur. Bu, ona "Kızıl Padişah" unvanının verilmesinde önemli bir rol oynamıştır.

II. Abdülhamid’in Eğitim Reformları ve Modernleşme Çabaları

II. Abdülhamid’in yönetimi, çoğunlukla sertlik ve otoriterlikle tanınsa da, eğitim alanında yaptığı bazı reformlarla da dikkat çekmiştir. Abdülhamid, Osmanlı İmparatorluğu'nu modernleştirmek adına pek çok adım atmış, Batı'dan etkilenerek bazı eğitim kurumlarını kurmuştur. En dikkat çekici girişimlerinden biri de, ilk modern eğitim kurumlarından biri olan Mekteb-i Sultani'nin kurulmasıdır. Ayrıca, bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nda demiryolları inşa edilmiş ve bazı sanayi devrimlerine yönelik adımlar atılmıştır.

Kızıl Padişah ve Dış Politika

Sultan II. Abdülhamid’in dış politikası da Osmanlı İmparatorluğu’nun geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Abdülhamid, dış düşmanlarla mücadelede bazen başarılı, bazen ise zayıf bir izlenim bırakmıştır. Özellikle Rusya ve İngiltere gibi büyük güçlere karşı izlediği denge politikası, zaman zaman imparatorluğun içindeki huzursuzlukları artırmıştır. Bununla birlikte, Abdülhamid’in dönemi boyunca, Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak kayıpları devam etmiştir. 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Abdülhamid’in tahtta olduğu dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun büyük bir toprak kaybı yaşamasına yol açmıştır.

Kızıl Padişah’ın Sonu ve Tahttan İndirilişi

Abdülhamid’in tahttan indirilmesi, onun hükümetindeki baskıcı yönetim anlayışının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. 1908’deki Jön Türk Devrimi ve sonrasında gelen toplumsal hareketler, Abdülhamid’i iktidarından etti. Meşrutiyet'in yeniden ilan edilmesi ve parlamentonun açılmasıyla birlikte Abdülhamid, tahtından indirilmiştir. Onun tahttan indirilmesinin ardından Osmanlı İmparatorluğu, önemli bir dönüm noktasına gelmiş, farklı yönetim biçimlerine doğru adımlar atılmıştır. Abdülhamid, tahttan indirilmesinin ardından İzmit'e sürgün edilmiştir ve burada 1918’de hayatını kaybetmiştir.

Kızıl Padişah’ın Mirası

Sultan II. Abdülhamid’in mirası, karmaşık ve tartışmalı bir miras olarak günümüze kadar gelmiştir. Bazı tarihçiler ve siyaset bilimciler, Abdülhamid’in Osmanlı İmparatorluğu’nu modernleştirmek adına önemli adımlar attığını ve imparatorluğu büyük bir yıkımdan kurtardığını savunurlar. Ancak, diğerleri onun baskıcı yönetimini ve özgürlükler üzerindeki kısıtlamalarını eleştirir. “Kızıl Padişah” unvanı, büyük ölçüde onun otoriter yönetimi, sansürcü politikaları ve muhalefete karşı uyguladığı baskılarla ilişkilendirilmiştir. Bugün bile, Abdülhamid’in dönemi hakkında yapılan tartışmalar, Osmanlı İmparatorluğu’nun son yılları ve modern Türk tarihi açısından oldukça önemli bir yer tutmaktadır.
 
Üst